Augsburg
Alevi Haci Bektasi
Veli Dernegi e.V.
HACI BEKTAÅž’A BEÅž TAÅžIN TANIKLIÄžI
Suluca Karahöyük de köylüler yoksulluk yüzünden sığırları yaymaya çoban tutamazlar ve herkes sıra ile köyün sırlarını yayar, otlatırdı. Bir gün sıra Ä°dris hocaya gelmiÅŸti onunda iÅŸi olduÄŸundan dolayı Kadıncık Ana’ya: “Hanım bugün sığırları sen otlat” dedi.
Kadıncık Ana: “Olur bey ben otlatırım” dedi.
Hazreti Hünkar itiraz etti: “Hayır Kadıncık sığırları ben atlatırım, sen git ev iÅŸleriyle meÅŸgul ol, misafirler geliyor, sen yemek hazırla” dedi.
Ä°dris hoca olsun, Kadıncık Ana olsun Hünkar’ın sığırların otlatmasına razı olmak istemediler: “Aman sultanım sen velayet mülkünün sahibisin buna gönlümüz nasıl razı olur” dediler.
Hünkar: “Erenler lokma yedigimiz haneye bizim de bir hizmetimiz dokunsun” dedi.
Köyün sığırlarını alarak beÅŸ taÅŸların olduÄŸu yöreye götürdü. Hazreti Hünkar sığırları otlatırken arkasında Hazreti Hünkar’ı hiç sevmeyen, devamlı Hünkar’a iftira atan Saru öküzlerini getirdi, sığıra kapmak istedi.
Hazreti Hünkar razı olmadı: “Al öküzlerini götür, ben onların emanetlerini istemem, kurtlar öküzlerini parçalar yer, mesuliyet kabul etmem” dedi.
Fakat Saru inat etti: “Mecbursun yaymaya sıra sizde” dedi.
Hazreti Hünkar: “DaÄŸlar taÅŸlar ÅŸahit olsun, ben Saru’nun öküzlerini emanet almıyorum” dedi.
Saru öküzlerini bırakıp gitti, iki kurt geldi Saru’nun öküzlerini parçalayıp yediler, diÄŸer hayvanlara dokunmadılar.
AkÅŸam Hazreti Hünkar sığırları köye getirdiÄŸinde, Saru öküzlerini sordu Hünkar da: “Ben onların emanetini üzerime almamıştım, bunuda sana söylemiÅŸtim” dedi.
Saru bağırıp çağırmaya baÅŸladı, köylü toplandı ne olup bittiÄŸini sordu, Hünkar da doÄŸruyu anlattı. Fakat Saru Hünkar’ın dediklerini inkar etti.
Hazreti Hünkar hiddetlendi: “Nasıl inkar edersin benim ÅŸahitlerim var” dedi.
Halk:”Öyleyse ÅŸahitleri konuÅŸturalım” dediler. Hep beraber öküzleri kurtların parçaladığı yere gelince halk sordu: “Ya Hünkar hani ÅŸahitlerin” dediler.
Hünkar güldü: “DaÄŸlar, taÅŸlar bana ÅŸahittir” dedi.
Halk: “DaÄŸdan taÅŸtan ÅŸahit mi olurmuÅŸ” dediler.
Hazreti Hünkar bir tekbir getirdi: “Hakk’a giden yol hakkı için Muhammed Ali aÅŸkına daÄŸlar taÅŸlar siz söyleyin” dedi.
DaÄŸlar, taÅŸlar kükredi, kayalar yerinden oynadı, beÅŸ tane büyük taÅŸ Hazreti Hünkar’ın yanına kadar gelerek yerlere yüzler sürerek: “Ya Hünkar’ım bizler ÅŸahidiz, sen Saru’nun öküzlerinin emanetini kabul etmedin, Saru yalan söylüyor” dediler.
Halk bu kerameti gördüÄŸünde Hünkar’ın eline ayağına düÅŸtü, Saru o anda taÅŸ oldu.
Bu gün Hünkar’a ziyarete gidenler mutlak o beÅŸ taÅŸları ziyaret ederler.
BÄ°R AVUÇ UN Ä°LE KIRK GÜN EKMEK PİŞİRMEK
Burada yine Hazreti Hünkar Hacı BektaÅŸ-i Veli’nin kısaca birkaç mucizesini daha deÄŸinmek istiyorum:
Bir gün Hazreti Hünkar Hacı BektaÅŸ-i Veli’yi ziyarete kalabalık bir topluluk geldi, yemek zamanı oldu, Kadıncık Ana elini ayağını ufalayıp dolanmaya baÅŸladı.
Hazreti Hünkar, Kadıncık Ana’ya baktı güldü: “Kadıncık Ana yine bir sıkıntın mı var? sıkılıp durursun. Nedir müÅŸkülün söyle derman bulalım” dedi.
Kadıncık Ana, Hünkar’ın ellerine kapandı: “Hünkar’ım malumunuzdur evde ekmek yok, misafirler çok ne yapacağımı bilmiyorum. Bir avuç un var ancak bir ekmek çıkar” dedi.
Hazreti Hünkar Hacı BektaÅŸ-i Veli güldü: “Kadıncık sen o bir avuç onu hamur yap bana getir” dedi.
Kadıncık Ana, Hazreti Hünkar’ın dediÄŸini yaptı, bir avuç onu yoÄŸurup hamur yaptı ve Hazreti Hünkar’a getirdi. Hazreti Hünkar hamurun üzerine besmele çekerek bir beyaz örtü kapladı, Ehlibeyt’te selam ve selat okuduktan sonra: “Artsın eksilmesin, taÅŸsın dökülmesin, duasını Åžah-ı Merdan, bereketini Allah versin” dedi.
Kadıncık Ana’ya: “Hamuru piÅŸir ama örtünün hepsini kaldırma” dedi.
Kadıncık Ana ekmek piÅŸirmeye baÅŸladı, akÅŸama kadar ekmek piÅŸirdi yine de hamur bitmedi. Köyün kadınlarını topladılar 40 gün ekmek piÅŸirdiler yoruldular, yine bitmedi. En son Hazreti Hünkar’a varıp hamur teknesi önüne koydular: “Hünkar’ım ekmekleri koyacak yerimiz yok, sen kalan mübareÄŸe bir çare bul” dediler.
Hünkar güldü, hamur teknesinin üzerini açtı, kalan hamuru dörde böldü: “Pazla yapıp yiyelim” emrini verdi, böylece hamur bitti. Bütün canlar Hazreti Hünkar Hacı BektaÅŸ-i Veli’nin ellerine niyaz edip Ehlibeyt’e rahmet okudular.
​
--------
​
​
DERGAHA GELEN SARHOÅž
Hazreti Hünkar Hacı BektaÅŸ-ı Veliyullah akÅŸamleyin dergahın bahçesinde oturmuÅŸ derviÅŸlerle sohbet ediyordu. Birden dergahın bahçesine körkütük sarhoÅŸ biri girdi, kendinden haberi yok. DoÄŸruca saÄŸa sola yalpalayarak Hazreti Hünkar'ın bulunduÄŸu yere doÄŸru yaklaÅŸtı, düÅŸtü bir daha ayaÄŸa kalkamadı.
DerviÅŸlerin bütün dikkati dağılmış, sarhoÅŸa bakıp gülüÅŸerek: ' Bakalım pir bu sarhoÅŸa ÅŸimdi nasıl kızacak, muhabbeti de yarıda kesildi' diye kendi aralarında fısıldaşıp dalga geçiyorlardı.
Hazreti Hünkar Hacı BektaÅŸ veliyullah derin bir ah çekerek: "DüÅŸene gülmeyin, düÅŸeceÄŸiniz hale gülün. Bu insanı alın elini yüzünü yıkayın karnını doyurun, bu akÅŸam dergahın mihman odasına misafir edin, yarın sabah yemeÄŸinde huzuruma getirin" diyerek, derviÅŸleri susturdu ve kendiside yardım ederek sarhoÅŸu ayaÄŸa kaldırdı derviÅŸlere teslim etti. DerviÅŸler sarhoÅŸu aldılar, elini yüzünü yıkadılar bir miktar yedirip misafir odasındaki yataÄŸa yatırdılar. Gece rahat bir uyku çeken sarhoÅŸ, sabahleyin ayıkınca kendini dergahın içinde buldu. Etrafına bakındı her taraf Hazreti Allah'ın ve Ehlibeyt'inin, Hazreti Hünkar'ın nurlu sözleri ile süslü.
Ä°nsanların kutsal birer varlık olduÄŸunu çaresizlere çare, dertlere deva bu Hakk yolunda olduÄŸunu duvardaki yazılardan okudukça kendi kendine utandı, ellerini yüzüne kapatıp hıçkırarak aÄŸlayarak: "Yahu ben ne yaptım koskoca Hünkar'ın dergahına sarhoÅŸ gelerek rezillik yaptım. Benim yaptığımı çocuklar bile yapmaz, hem de üstelik sarhoÅŸ olarak dergahın misafir
odasında horul horul uyuyarak sabahlamışım" diye kendi kendini yiyordu. Kapıyı hafif tıklatarak içeri bir derviÅŸ girdi, hayırlı sabahlar diledi. Fakat sarhoÅŸ adam başını kaldırıp derviÅŸin yüzüne utancından bakamaz ve başı aÅŸağı eÄŸik bir halde mırıldanarak: "Hayırlı sabahlar sultanım, acaba bu akÅŸamki yaptığım hata dan dolayı ben insanların içine nasıl çıkabilirim. Dergahtaki siz aziz canların yüzüne nasıl bakabilirim" diye hıçkırarak aÄŸlar. DerviÅŸ: "Ey kardeÅŸ kalk, pirimiz Hazreti Hünkar'ın huzuruna gideceÄŸiz, onun emri böyledir" der.
Adam ellerini yüzüne tutarak: "HaÅŸa haÅŸa binlerce defa haÅŸa, ben yaptığım hatadan dolayı sizin yüzünüze bakamıyorum ki, kalkıp bir de Hazreti Hünkar'ın yüzüne nasıl bakabilirim. Bu Ehlibeyt'in dergahında böyle hata yapacağıma ölsem daha iyiydi" der ve utancından başını doÄŸrultamaz. Fakat derviÅŸin ısrarı üzerine Hazreti Hünkar'ın huzuruna çıkar. EÅŸikten baÅŸlayarak Pir'in dizine kadar yerlere niyaz ederek ve başı aÅŸağıda yüzü yere bakarak Pir'e sadece: "Benim küstahlığımı bağışla sultanım, sizler beni affetseniz bile ben kendi kendimi asla affetmeyeceÄŸim" der.
EÅŸiÄŸe niyaz eyleyerek kapıdan çıkacağı an Hazreti Pir Hünkar Hacı BektaÅŸ Veli derviÅŸlere: "Bu can kardeÅŸimize bir at verin bizim hediyemiz olsun, cebine de dergahımızdan birkaç akçe verin haÅŸlık etsin" der ve verilen emir yerine getirilir.
SarhoÅŸ can gittikten sonra DerviÅŸler kendi aralarında homurdanmaya baÅŸlarlar: "Yahu bu akÅŸamki sarhoÅŸa Hazreti Hünkar çok iltifat etti, 15 senedir biz Pir'e hizmet veririz de bir sarhoÅŸ kadar iltifat görmedik" derler. Bu olup bitenler Hünkar'a ayan olur ve derviÅŸleri toparlar onlara: "Utanmak insanların en yüce vasıflarından bir tanesidir. O akÅŸam sarhoÅŸ geldi ama sabah ayrılınca utancından hiç birimizin yüzüne bakamadı. Siz 15 yıldır yanımdasınız hala bir utanmayı dahi bilmiyorsunuz. O yoksulun atı ölmüÅŸtü, o kahrından içti sadece, biz de ona bir at verdik, hepsi bu kadar" der.
​
HAZRETÄ° HÜNKAR HACI BEKTAÅž VELÄ°YULLAH, KARADONLU CANBABA VE KAVUSHAN
BaÄŸdat’ta ÅŸeyh Necmeddin isminde çok büyük bir alim vardı, rasat bilgisi üzerine geniÅŸ araÅŸtırma yaparak bu bilgine bilgisini büyük bir kitap olarak yazdı ve bu kitabı da BaÄŸdat padiÅŸahına hediye verdi. PadiÅŸah yobaz ve gerici olduÄŸu için ilme pek önem vermezdi, Necmeddin ismindeki alimin yıllarca emek verip yazdığı ve kendisine hediye ettiÄŸi kitabı kaldırdı sarayın önünden geçen ırmaÄŸa attı. Bu hakaret Necmeddin isimli aileme çok ağır geldi ve oradan uzaklaÅŸtı. Bir hayli daha araÅŸtırmaya koyuldu, bir zaman diyar diyar dolaÅŸtı ve bir gün yolu Tataristan’a düÅŸtü.
Tataristan’da Cengiz isminde bir hükümdar vardı, çok zengin ve güçlü biriydi ve 10 tane oÄŸlu vardı.
Necmettin, Cengiz Han’ın çevresinde bir hayli araÅŸtırma yaptı. Kavushan ismindeki ortanca oÄŸlunu çok zeki, güçlü ve geleceÄŸini çok parlak gördü. Bu vesileyle bir gün fırsatını bularak padiÅŸah Cengiz Han’ın makamına çıktı. Önce kendisini tanıtıp geniÅŸ bir rasat bilgisine sahip olduÄŸunu, gezegenler, yıldızlar, ayı, güneÅŸ ve dünyanın dönüÅŸü hakkında bir çok ÅŸeyin geniÅŸ araÅŸtırmasını yaptığını yıldız falından iyi anladığını padiÅŸaha anlattı. Cengizhan bir hayli Necmeddin’i dinledikten sonra: “Bunlardan bana ne” diye bir soru yöneltti.
Necmettin de, Cengiz Han’a: “Sevgili padiÅŸahım bunları anlatmamdaki gaye Kavushan isimli oÄŸlunuzun burç falına baktım, çok güzel bir geleceÄŸi var.
Bu BaÄŸdat ÅŸehrini feth edecektir, ona yardım etmenizi istiyorum, onun için bunu size söylemeye geldim” dedi.
Cengizhan ÅŸöyle bir düÅŸündü, kafasını avuçlarının arasına aldı bir hayli bekledikten sonra usulca yukarı doÄŸruldu: “Bu iÅŸ imkansız, olmaz böyle bir ÅŸey, biz en az on sefer BaÄŸdat’ta akın ettik bir netice alamadık. Bu bir hayal ürünüdür” dedi.
Åžeyh Necmettin, Cengizhan’a ÅŸu garanti verdi: “PadiÅŸahım bu ayın 13’ünde ay tutulacaktır, ben ezbere konuÅŸmam eÄŸer sözlerim yalan olursa başım vurdurursun, eÄŸer doÄŸru çıkarsa sözünü tutacaksın” dedi.
Cengizhan da: “Evet dediÄŸin çıkarsa söz, Kavushan’ı silahlandırıp BaÄŸdat’ta salacağım” dedi.
Zaman geçti ayın 13’ü oldu, gerçekten de ay tutuldu fakat iÅŸin aksiliÄŸi padiÅŸah Cengizhan uyuyordu.
Åžeyh Necmettin, padiÅŸahı uyandırmak istiyordu ama vezirler buna engel oldular. Åžeyh Necmettin çaresiz kalmıştı, hemen caddeye çıktığı, köylülere kentlilere var gücüyle bağırmaya baÅŸladı.
Halka ÅŸöyle bağırıyordu: “Ümmeti müslimin ay tutuldu çabuk olun buraya gelin” diye bağırıyordu.
Kısa zaman içinde halkı yanına toparladı ve telkinde bulundu: “Herkes eline tencere, teneke, bakır kap alsın, kapları ÅŸangırtatın ki haramiler ayı salı versinler” diye halkı buna inandırdı.
Åžeyh Necmeddin de biliyorduk ki tenekeyi vurmakla ay tutulmaz fakat onun gayesi halkın gürültüsü ile Cengizhan padiÅŸahı uyandırıp, ona ayın tutulduÄŸunu göstermekti. Gerçekten de padiÅŸah halkın tencere kapaklarına taÅŸ ve aÄŸaçla vurarak çıkardığı sesten oluÅŸan gürültüye uyanmıştı (O günden sonra halk ay tutulmalarında teneke bir tencere kapaklarını vurmayı adet haline getirdi, bu böylece tarihe mahal oldu)
Cengizhan ay tutulduÄŸunu görünce Åžeyh Necmeddin’e inandı ve Kavus Han’ın emrine binlerce asker vererek BaÄŸdat’a baskına gönderdi. Bu da yine Åžey Necmeddin’in, BaÄŸdat hükümdarından kitabın intikamını almak için bir oyun idi ve gerçekten de Kavus BaÄŸdat’ı zapt etti.
PadiÅŸahı öldürdü ve buradaki hakimiyeti ele geçirdi.
Bir hayli güçlendikten sonra da Anadolu topraklarına girdi, Erzincan’a kadar bir çırpıda ilerledi. tam bu ilerledi.
Bu sırada Hazreti Hünkar Hacı BektaÅŸ-i Veli, Suluca Karahöyük’te oturmuÅŸ erenlerle sohbet ediyordum. Ä°çeriye bir Karadonlu başında kırmızı sarık bir can girdi, Hazreti Hünkar’ın el ve ayaklarını niyaz eyledi bir nasip istedi. Hazreti Hünkar bu derviÅŸi ÅŸöyle bir süzdü ve: “Erenler arzunuz nedir? isminiz nedir?” diye sordu.
Oda: ismim öksüz Can’dır, siz erenlerden derviÅŸlik isterim” dedi.
Bu canın temiz yürekli hali Hazreti Hünkar’ın hoÅŸuna gitti ve: “Bundan böyle ismin Karadonlu Can baba olsun, sana kanat açıp derviÅŸlik makamı verdik. Tez Erzincan iline var Kavus isimli Cengizhan’ın oÄŸlu topraklarımıza girdi, onu dine davet et Ä°slamiyete girmezse ona karşı dur, ilerlemesine engel ol ve geri gönder. EÄŸer Ä°slamiyeti kabul ederse kapılarımız ona ve taraftarlarına açıktır, darda kalırsan bizden imdat iste biz sana ulaşırız. Bedir de Hazreti Muhammed, Åžah-ı Velayet’i Medine’den imdada çağırdı 90 günlük yolu iki nefesle aldı, bize güç yoktur. Åžah-ı Velayet seni darda koymaz” dedi.
Kalbi temiz Karadonlu Can Baba’nın Hünkar’a inancı sonsuzdu ellerine niyaz eyledi ve hemen yola koyuldu. Erzincan’ın nerede olduÄŸunu dahi bilmiyordu, aylarca yol gitse bile buraya ulaÅŸamazdı.
Bir hayli yürüdükten sonra yoruldu, akÅŸamleyin ıssız bir yere çekildi uykuya daldı. Gözünü açtığında hiç tanımadığı bir yerde olduÄŸunu anladı, kendi kendine acaba burası neresi diye düÅŸünürken karşına tanımadığı tatar askerleri çıktı. Karadonlu Can Baba’yı yakaladılar kim olduÄŸunu sordular.
Baba: “ismim Erenlerden Karadonlu Can Baba’dır. Hazreti Hünkar Hacı BektaÅŸ-i Veliyullah’ın derviÅŸlerindenim. Ya siz kimsiniz, burası neresidir?” diye onlara sordu.
Onlar da: “Burası Erzincan’dır, bizler Kavus Han’ın askerleriyiz, seni ona götüreceÄŸiz” dediler.
Karadonlu Can Baba bunun bir tesadüf olmadığını, Hünkar’ın mucizesi olduÄŸunu anladı. Sevinç gözyaÅŸları döktü Hünkar’a yürekten baÄŸlandı teslim oldum. Karadonu Can Baba’yı, Kavus Han’a götürdüler.
Kavus Han: “Sen kimsin? Nereden gelip nereye gidiyorsun? Ä°smin nedir? Seni buraya kim gönderdi hangi cesaretle buralarda dolaşırsın?” diye sordu.
Karadonlu Can Baba güldü: “Ä°smin Karadonlu Can Baba’dır. Suluca Karahöyük’ten geliyorum, Kavus Han’ı arıyorum, o sen misin?” diye sordu.
Kavus Han: “Evet” dedi.
Karadonlu Can Baba: “Beni sana Hazreti Hünkar gönderdi. Ya Ä°slam dinine gireceksin ve Ehlibeyt’ teslim olacaksın ya da derhal bu toprakları terk edeceksin” dedi.
Kavus Han durakladı, çünkü Hazreti Hünkar Hacı BektaÅŸ-i Veliyullah’ın ismini çok duymuÅŸtu.
Hemen çok ünlü bir keÅŸiÅŸini yanına çağırdı ve sordu: “Ey KeÅŸiÅŸ, sen ülkemizin en büyük din ulemasısın onun için seni bunca yıldır yanımızdan ayırmıyoruz, bu DerviÅŸ’de Hazreti Hünkar’ın bir derviÅŸi, dinin Ä°slam yolunda Muhammed
Ali’nin yolu olduÄŸunu, piri Hazreti Hünkar Hacı BektaÅŸ-i Veliyullah olduÄŸunu söylüyor, ne dersin?” dedi.
KeÅŸiÅŸ, Karadonlu Can Baba,ya bakarak yukarıdan aÅŸağıya ÅŸöyle bir süzdü: “EÄŸer bunun dini gerçek hak, Piri ulu bir zat ise biz bunu kazana koyup ateÅŸte kaynatalım o zaman sonunda dinin gerçekliÄŸi belli olur, hak mı baktın mı?” dedi.
Kavus Han, Karadonlu Can Baba’ya döndü: “Duydun derviÅŸ baba bizim keÅŸiÅŸin dediklerini sen ne dersin?” dedi.
Can Baba tereddütsüz kabul etti ve canını Allah’a, özünü Hünkar’a, gönlünü Ehlibeyt’e teslim etti ve kazana girdi. Kazan kara bir kazan idi, bir tabur askerin yemeÄŸi bu kazanda piÅŸirilip getiriliyordu. Karadonlu Can Baba’yı kazana koydular, kazanı suyla doldurup aÄŸzını kapattılar, altına ateÅŸ yaktılar ve kazan kaynamaya baÅŸladı.
Bu ara Hazreti Hünkar, Suluca Karahöyük’ün üst tarafında erenleri yanına almış sohbet ediyordu, bir yandan da Sarı Ä°smail saçlarını traÅŸ ediyordu.
Hazreti Hünkar birden durakladı ve elini topraÄŸa vurdu, ‘ak pınarım’ diye nida eyledi, kısa bir an durakladı tekrar ‘ak pınarın´ dedi ve tekrar durakladı, tekrar ‘ak pınarım’ deyince yerden berrak bir su akmaya baÅŸladı ve Hazreti Hünkar’ın ayaklarına yüz sürdü.
Hazreti Hünkar,suya: “Ey aziz mübarek, neden üçüncü nidamızda geldin” diye suya sitem etti.
Sudan bir nida geldi: “Ey yüce Hünkar’ım malumunuzdur birinci çağırdığınızda Horasan’dan kalktım sökün eyledim Kerbela’ya vardım, Hazreti Ä°mam Hüseyin ve 73 ÅŸehitimizi tavaf eyledim, orada niyazda bulundum. Oradan Necef’e uÄŸradım Åžah-ı Merdan Ä°mam Ali’nin türbesi’ne yüzler sürdüm.
Ä°kinci çağırdığınızda Kayseri’ye vardım Erciyes dağını yedi defa dolandım, bana yol vermedi. Üçüncü çağırdığında sana ulaÅŸtım, beni bağışla sultanım durum sana ayandır” dedi.
Hazreti Hünkar suyu eliyle okÅŸadı: “Demek Kerbela’ya vardın Hüseyin’i mi ÅŸehitlerimi ziyaret edip, onları tavaf eyledin” dedi aÄŸladı, gözyaÅŸları suya döküldü.
Erciyes’in yol vermemesine: “Dilerim Erciyes dağının başından duman ve kar eksik olmasın” dedi (Gerçekten de o günden beri Erciyes’in başında duman eksik olmaz. Hacı BektaÅŸ’a ziyarete gidenler Ak Pınar’ı zemzem suyu sayarlar).
Velhasıl Hazreti Hünkar suyu etrafa doÄŸru avuçlarına alıp serpmeye baÅŸladı. Suyu her serptiÄŸinde yerden buharlar fışkırıyordu.
Hazreti Hünkar’a bunun sebebini sordular: “Karadonlu Can Baba’yı kazana koydular kaynatıyorlar, onun suyunu ılıştırıyorum” dedi. Gerçekten de Karadonu Can Baba’yı üç gün üç gece kazanda kaynattılar. Allah’ın inayeti, Åžah-ı Meldan’ın mucizesi ile Karadonlu Can Baba’ya bir hiçbir ÅŸey olmadı. Kazanın kapağını açtılar sakalları buz tutmuÅŸ. Bu kerameti hayran kaldılar. Karadonlu Can Baba içine girdiÄŸi kazanı çok beÄŸenmiÅŸti, çünkü böyle bir kazan Hünkar’ın dergahına yakışırdı. Her gün gelen misafirlere, derviÅŸlere yemek piÅŸirmek için kap, kazan sıkıntı çekiyorlardı. Bu aklına gelince Hünkar’a da malum oldu, kudret elini uzattı kara kazanı aldı dergahın mutfağına koydu (ÅŸimdi orada gördünüz dört kulplu kazandır). Karadonlu Can Baba bu eli görünce tanıdı, secdeye kapandı: “Sadakallahül ya Ali” dedi.
Kavus Han ve tüm adamları bu mucizeyi gördüler ve hayran kaldılar fakat sözlerinde durmayarak: “Biz sana bir tas zehir içeceÄŸiz sana bir ÅŸey olmazsa senin dinin Ä°slamiyeti kabul edeceÄŸiz” dediler.
Karadonlu Can Baba buna da razı oldu. Kavus Han’ın hanımında çok keskin bir zehir vardı, bu zehirli yılan dillerinden alınmıştı, getirip bir barda zehri Karadonlu Can Baba’ya verdiler.
Karadonlu Can Baba: “Pir senin aÅŸkını” dedi tası kafasına dikti bir solukta içti. Ellerini ileri uzattı zehir on parmağından yere attı ve toprağı yaktı. Bu mucizeyi de hayretler içinde seyrettikleri halde yine sözlerinde durmadılar. KeÅŸiÅŸ çok hilebaz biriydi yeniden bir ÅŸart daha koÅŸtu: “Bir ateÅŸ yakacaz gözümüzün önünde ateÅŸe gireceksin eÄŸer yanmaz da saÄŸlam çıkarsan söz senin dinle gireceÄŸiz” dediler.
Karadonlu Can Baba bu teklifini de kabul etti ve: “Yalnız benim bir ÅŸartım var, ateÅŸe sizin din ulamanız olan keÅŸiÅŸ ile birlikte gireceÄŸiz, hangimizin dini hak ise o yanmaz” dedi.
Keşiş birden şaşırdı fakat utandı itiraz edemedi.
DaÄŸlar gibi bir ateÅŸ yaktılar, alevler semaya yükseldi halk sıcaktan kenarlara kaçıştı. Karadonlu Can Baba keÅŸiÅŸin elinden tutup ateÅŸe yürüdü ve ateÅŸe girdi gözden kayboldular. Bir hayli zaman sonra Karadonlu Can Baba saÄŸlam olarak çıkıp geldi.
KeÅŸiÅŸin elini Kavus Han’ın önüne koydu ve ÅŸöyle dedi: “KeÅŸiÅŸ bize elini verdi biz onun elini size saÄŸlam getirdik, elini ateÅŸten kurtardık. EÄŸer gönlünü de verseydi kendisini de getirirdik, fakat maalesef kendi yandı kül oldu” dedi.
Bu mucizeyi gören Kavus Han Ä°slam dinini kabul etti. Karadonlu Can baba ile Hazreti Hünkar Hacı BektaÅŸ- i Veli’nin huzuruna geldiler el öpüp ikrar verdiler.
Ehlibeyte gönül verip Ä°slam dine baÄŸlandılar. Develer, koçlar kurban eyleyip, Cem baÄŸladılar, Semahlar dönüldü, 40’lar Meclisi kuruldu, Ehlibeyt’ rahmet Yezit ve kafir soyuna, Ehlibeyt’e düÅŸmanlarına lanet okundu. Lanet okumak zaten Kur’an’ın emridir.
Tatarlar beylerini alarak bir obaya çekildi. Bu obamın adı Malya idi, buradaki yer Malatya olabilir veya Kayseri yöresi. Hünkar’a baÄŸlı kalmakla birlikte eski inançlarından da gizlice vazgeçmiyorlardı. Koyunların da sakladıkları putlara tapıyor onlara gizlice secde ediyorlardı. Kavus Han ölmüÅŸtü, yerine baÅŸka bir bey gelmiÅŸti. Bu yeni gelen bey de gizlice putlara tapıyordu fakat Anadolu topraklarında olduÄŸu için bunu gizlilik içinde sürdürüyorlardı.
Bu bey halkına bir emir verdi: “Elinizde ne kadar put varsa bana getirin, yılda birkaç kez toplanıp bunlara beraberce dua taparız, dışarıda herkesin elinde bir put olursa etraftan duyulur başımız derde girer” dedi.
Bütün halk evindeki putları bir yerde topladı. Her pazar gelip putlara tapar taparlardı. Bu Hazreti Hünkar’a ayan oldu, dergahında derviÅŸlik için çalışan
Huy Ata isminde biri vardı Hazreti Hünkar onu çağırdı: “Huy Ata seni kendime derviÅŸ edindim, Kavus Han’ın adamları gizlice puta tapıyorlar git onları yola getir” dedi.
Huy Ata: “Hünkar’ım ben garip bir insanım onlarla nasıl baÅŸa çıkarım, onlar beni parçalar” dedi.
Hazreti Hünkar güldü: “Biz seni gözetler koruruz, sen hiç korkma” dedi.
Huy Ata destur aldı doÄŸruca Kavus Han’ın kabilesine gitti. Kavus’lular Hünkar’ın derviÅŸne büyük bir hürmet gösterdiler derviÅŸi alıp beylerine götürdüler. Bey buna bir oda tahsis edip evinde konuk etti. Huy Ata gizlice putların yerlerini öÄŸrenmeye baÅŸladı. Beyin evinin yakınında sırtında daÄŸdan 40 gün odun taşıdı ve en sonunda odunları ateÅŸe verip içeri girdi. Ne kadar put varsa hepsini hırkasının eteÄŸine doldurdu ve putlarla birlikte ateÅŸe girdi, baÄŸdaÅŸ kurup oturdu. Bu olayı halk ve bey hayretler içinde seyrediyorlardı. Aradan uzun bir zaman geçti Huy Ata ateÅŸten geri çıktı bütün putlar kül olmuÅŸtu kendisi ise saÄŸlamdı.
Etraftaki halka seslenerek: “Ey sevgili kardeÅŸlerim gizlice taptığınız putlara bakın, hepsi yandı kül oldu, kendilerini kurtaramadılar ki sizi kurtarsınlar. Bu
inancınız batıldır, putperestliktir, beni size Hazreti Pir Hacı BektaÅŸ gönderdi ona gizli saklı yoktur. Gerçek yol Hakk Muhammed Ali yoludur, Hakk’ın yoludur. Ancak Allah’a ve onun Ehlibeyt’ine tapılır, putlara deÄŸil” dedi.
Halk bu olaydan büyük bir ders aldı, yaptıklarından piÅŸmanlık duygular tövbe edip tekrar Ä°slamiyete baÄŸlandılar. Onları yola getiren Huy Ata, Hazreti Hünkar’a geri döndü, nasibini aldı ve Hakk’a yürüdü, ÅŸimdi türbesi Balışeyh köyündedir..